Bir şehri anlamak...

Geçtiğimiz gün 1968 yılında çıkarılan ''Keko'' dergisine bakınıyordum. Dönemim Siverekli Üniversite öğrencilerinin çıkarmış olduğu bu dergiyi ne zaman okumaya başlasam o gün yazılan köşe yazılarında bizim, bugün hala gündeme getirmeye çalıştığımız sorunlarla aynı olması hep içimde bir karamsarlığa neden olmuştur. Çünkü bu yazılara baktığımda ne denli yerinde saymış, bir adım bile yol kat edememiş bir şehir tablosu kimi karamsar yapmaz ki ?

        Tabi o dönem ile bugün arasında ki tek bir fark var, onu inkâr etmek olmaz. O gün ile bugün arasında ki fark zihniyet farkıdır. Düşünün 1964 yılında o gençler aylık ''dergi'' çıkarıyor. Üstelik yazdıkları yazıların içerikleri ve dönemin teknolojisine göre baskı ve dizgisi göz önünde bulundurulduğunda basit gelen bir olayın ne denli önemli bir boyutta çalışmanın sonucu olduğunu görüyor insan.

      Yani geçmişte bu denli hassas olan bir toplum neden bugün bu kadar temel sorunlarına duyarsız, neden bir dayanışma anlayışından uzak hareket ediyor diye sormadan edemiyorum. Geçtiğimiz gün sosyal medya'da şunu yazmıştım. ''Ben bu şehrin idarecilerinden özür dilerim'' dedim ve sonra şunu yazdım ''Özür dilerim çünkü bizler her sorunda yöneticilere yüklenip onları eleştiriyoruz. Aslında eleştirmemiz gereken o şehrin vatandaşlarıdır'' diye. Yanlış duymadınız  ''O şehrin idarecilerinden ise, o şehrin vatandaşlarını eleştirmemiz gerekiyor.''

     Bugün Siverek'te günde 6 saat, köylerde ise 8 saat elektriklerin kesildiğini malum herkes biliyor. Kime sorsan elektrik kesintilerinden dert yanıyor ve başlıyor ''DEDAŞ''a saydırmaya, sosyal medya da herkes ''DEDAŞ''ta , ''DEDAŞ'' diye söyleniyor. Hatta ben sivil toplum kuruluşlarına bile sitem ediyordum ''neden bir şey yapmıyorlar'' diye. Ama gelin görün ki STK temsilcileri de bu halkın vurdumduymaz tavırları, düşüncesiz hareketlerinden yorulmuş olmalı ki onlarda alacakları eylem kararlarında halkın desteği olur mu endişesi ile karar alıp uygulamaya koyuluyorlar. Yani bir nevi deli cesareti ile başlıyorlar.

     Gerek mesleğim gerekse Sivil Toplum kuruluşları ile yaptığım birçok toplantımız oldu. Kimi zaman bir gazeteci, kimi zaman bir gönüllü, kimi zaman da bir işçi edası ile çalıştım. Siverekli büyüklerimizin ümidi ''Siverekli genç kardeşlerimizin, Siverek'in kaderini değiştirmesi'' olacaktı.  ''Olacaktı'' diyorum çünkü ben o büyüklerimiz kadar iyimser olamıyorum ne yazık ki.

    Dün, DEDAŞ'ın elektrik kesintilerini protesto etmek amacıyla Siverekli 14 Sivil toplum kuruluşu ortak bir karar almış ve adliye önünde basın açıklaması yapma kararı alıyor,  karar medya aracılığı ile haber yapılıp açıklamada; ''Sivil toplum kuruluşu temsilcileri vatandaşı destek vermeye davet ediyor'' denilmekteydi. İki gün önce yapılan bu haberin ardından nihayet o gün gelip çatıyor Perşembe saat 13.00 adliyenin önünde bekliyoruz. Yarım saat öncesinden gittiğimiz için insanlar toplanacak herhalde diye ümit ediyorum. Ancak saat 13.00'da yüz kişi bile toplanmamışken basın açıklaması yapılıp herkes dağılıyor.

     Oysa sosyal medya da entelektüellik yapıp memleket sorunlarını dillendirenler,  klavye şövalyeleri, AK Parti'ye muhalefet olsun da ne oluyorsa olsun diye konuşanlar vb. kişilerin hepsini toplasan beş bin kişi eder.

     Gelin görün ki, toplanan kişi sayısına baktığınız zaman bir kes daha ''acaba sorun ne'' demekten alamıyor insan kendini. Yani bu kadar umursamayan, kaygılanmayan sorunların çözümü için dayanışma ruhu olmayan, iş lafa geldi mi mangalda kül bırakmayan ama icraata gelince de kimsenin çıkıp bende varım diyemediği bir topluma nasıl yardımcı olunur anlayamıyorum. Tabi oraya basın açıklamasını yapacağız diyen 14 sivil toplum kuruluşunu da anlayamıyorum. Sendikalar, meslek odaları, dernekler bile kendi üyelerini getire bilseler bir çoğunluk olacaktı. Dün yapılan eylem öncesi DEDAŞ'ın ulusal haber ajanslarına servis ettiği ''Bir Şehrin Önlenemez Yükselişi'' başlığı altında yer alan haberin altında ''%93'' kaçak elektrik kullanımı var demesi ki bu ''hepiniz hırsızsınız'' anlamına geliyor. Pek ne yaptık bunun karşılığında?

    Yıllarca yenilenmeyen şehir şebekeleri, bir birine ek yapılmış kablolar, pas tutmuş ve şekilden şekle girmiş elektrik direkleri ki bunların bazıları mahalle ve sokakların ortasında kalmışken hiçbir iş yapmayan DEDAŞ'ın kalkıp sadece kâr elde etmek amacı ile her gün bu yapılan zulümü herkese reva göremezsiniz demek çok mu zor? Dükkânın da bir saat elektrik kesildiği için iş yapamayan esnafım sen yarım saat bile sürmeyecek olan basın açıklaması için dükkânını kapatıp gelsen ne olacaktı?

     ABD'li gazeteci yazar Alvin Toffler ''21.yy cahilleri, okuma-yazma bilmeyenler değil; okumayanlar, öğrendikleri yanlış bilgileri değiştiremeyenler ve yeniden öğrenemeyenler olacaktır'' diyordu. Hangi tarafa baksam ''aristokrat'' edası ile konuşanlar acaba sizler de böyle misiniz?

   Elektrik kesintileri daha da artacak ve bu eylemlerin boyutu da günü geldiğinde değişecek benden size tavsiyem ''DEDAŞ'' için yapılacak olan eylemleri bir dayanışma ruhu içerisinde gerçekleştirin. Bunu yaparken Kaymakamın evini basmak, yol kesmek, belediye binasını taşlamak, DEDAŞ binasını yakmak olmasın. Bu eylemler haklı taleplerinizin önüne geçiyor. Haklıyken, haksız duruma düşmemek adına eylemlerin yöntemlerini gözden geçirin.  Dayanışma ile yapılan her iş muhakkak sonuç getirecektir. ''Amaannn bana ne benimle mi çözülür sanki'' dediğiniz sürece bizler hala yol, su, elektrik sorunlarını konuşuyor olacağız bu elli değil,  yüz yıl bile böyle sürüp gider.

   Şanlıurfa ve Diyarbakır ortasında olan yanı başında sınır kapıları, Fırat havzası, Atatürk Barajı olan bu şehirde konuşmamız gereken bence su, elektrik ve yol olmamalı.  Gazetecilik ve Grafik tasarım ideallerimi bırakıp bu şehirde yaşamaya karar verdiğime pişman olmaya başladığım şu günlerde daha fazla kişinin pişman olmaması adına hadi Sivereklim, hadi genç arkadaşlarım bu şehir hepimizin sağcı, solcu, demokrat, liberal, kürt, türk,zaza,arap ayırımı yapmadan, ayrı ayrı basın açıklaması yapmaktansa bir olun, birlik olun emin olun o zaman çok daha güzel şeyler ortaya çıkacaktır. Çünkü ne kadar farklı olursanız olun Siverek'te kimileri akraba kimileri ise kirvedir yani yabancı kimse yok.

    Tüm bunları her gün bıkmadan usanmadan düşünürüm. İçine düştüğüm umutsuzluğu bir nebzecik olsun gidermek adına her gece Siverek'in en yüksek binasına çıkar Siverek'e bakar hayallere dalarım. Yükselen binaların dışında yükselen beyinleri, yanı başımda olan Fırat'ın güzelliklerine karşı, Karacadağ'ın sert rüzgarını hissederim yanaklarımda birde eski sokaklarından yapılan tarihi evlerin daracık sokaklarında tüketilen sevdaları hayal ederim. Sonra bir bakmışım sigaram bitmiş ve ben kendime gelmişim, evimin yolunu tutar çaresizce kapıdan içeri girip yorganı başıma örter yatarım....

YORUM EKLE