HİKMETLE YOLA REVAN OLMAK

Hikmet; Hak ile Batılı ayıran mizan, dosdoğru yolu gösteren pusula, kalbe şifa ve ruha sükûnet, akla selamet ve kötülüklerden-hatalardan bizleri koruyan bir zırhtır. Hak ve hakikat ile batılın ayrışmasında bir mihenk taşı hükmünde olan hikmet; bütün toplumsal katmanlara seviyelerine uygun tarzda anlatma, aktarma ve tebliğ etme sanatıdır. Mevlana; “Ne kadar bilirsen bil, anlattıkların karşındakinin anladığı kadardır” diyerek istikamet ölçüsünü ve çizgisini ortaya koymuştur. 

Kur’an-i Kerimde Allah(cc), Musa Aleyhisselama Firavuna gidip Hakkı-Hakikatı tebliğ etmesini söyler. Firavuna hakkı tebliğ ederken, “Kavl-i Leyyin=Yumuşak söz” ve “Hikmet”le yaklaşmasını emreder. Firavun ki, halkına ;“Ben sizin en büyük Rabbiniz değil miyim?” diyen adamdır. Varlık dünyasının Mutlak Yaratıcısı olan Allah(cc)’a kafa tutan kişi. Yüce Allah elçisine, kendisine kafa tutan ve Rablık iddiasında bulunan kişiye Yumuşak sözle ve hikmetle yaklaşmasını emreder. Böylece Hakkın tebliğinde yöntem ve teknik de verilmiş oluyor. Bu yaklaşım tarzı oldukça önemlidir. Bu mesaj sadece Musa Aleyhisselam ve dönemiyle sınırlı değildir. Bütün zaman ve mekanlarda müminler için Tebliğde yöntem ve teknik, bu tarz olmalı. Bizler, bu yaklaşımla bütün toplumsal katmanlara ulaşmak ve tebliğ görevimizi bu yöntem ve tekniği esas alarak yola revan olmak durumundayız. Zira Kur’an tüm çağları aşan ezel ve ebed nizamı Aziz İslamın temel kaynağı ve müminlerin hayat pusulası hükmündedir. İnsanlarla ilişkilerimizde, tebliğ görevimizde “Yumuşak söz “ ve “hikmetle” yaklaşmamız bir gerekliliktir. Zira en etkileyici söz hikmetle söylenen “yumuşak söz”dür. O zaman görülecektir ki, İslamın o diriltici mesajını alan nice çorak gönüller dirilecek ve hayat bulacaktır. Sezai Karakoç der ki;” İslamı öyle canlı ve diri yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin.” Yürüyen Kur’an hükmünde olan Hz.Peygamberi öldürmeye gelen Ömerin nasıl dirildiğine ve Hz.Ömer olduğuna tarih şahitlik etmektedir. Hoca Ahmed Yesevi; “Yüce dostun dostluğu gönül incitmekle kazanılmaz. Yumuşak huy sahipleri ve öfkelerini yutanlar, merhamet ağacının gölgesinde Kevser şarabını tadacak, Habibullahın komşuluğuyla müşerref olmanın lezzetiyle buluşacaklardır.” Ahmed Yesevi, kaybedilen değerlerden şikayetçidir ve der ki;” Gönülden yumuşaklık, güler yüzlülük ve dostluk uzaklaşmıştır. Bunun sonucunda yabancılaşma, yalnızlaşma ve diğer tüm ahlaki hastalıklar zuhur etmektedir. Müslümanların gönlüne ve kalbine mihribanlığı tekrar çağırmak bir vazife ve zorunluluktur. Gönül baş gözünü kapatır ve can gözünü açar. Gönül gözünü açmak için can gözüyle görmek gerekir. Gönül kafesinin içindeki kuş kalptir. Mevla’nın ve aşkın mekanı da kalptir.” Kalbimize iyi bakmamız lazım. Hesabi değil hasbi olmak, İnsanların kendilerine değil davranışlarına karşı duruş sergilemek, rasyonel aklı kalbin yörüngesinden koparmadan kullanmak, Ahsen-i takvim üzere yaratılan insanı Esma-i Hüsna (En güzel isimler) ile irtibatlandırarak bir hayatı inşa emek durumundayız. Müslüman olmamız bunu gerektirir. Rahman ve Rahim olan Allah, insanın merhametli olmasını arzular. Alim olan Allah, insanın alim olmasını ve Aziz olan Allah, insanın da aziz olmasını arzular. Ahmed Davutoğlu DURUŞ adlı eserinde der ki; “ İnsanoğlu doğasında ve özünde iyidir ve güzeldir, çünkü doğasında ve özünde Esmanın varoluş alemine yansıyan özelliklerini taşır. Bunun içindir ki ne olursa olsun, hiçbir insandan ümit kesilmez. Her insanda Hz. Peygamber’i öldürmeye giderken kendini keşfeden Hz. Ömer’den bir öz vardır.” Hz. Peygamber; “İnsanlar madenler gibidir. İslamdan önce iyi olanlar, islamdan sonra da iyidir. Yeter ki dinlerini iyi(doğru) kavrasınlar” diyerek insanın fıtratını ve sosyolojik yapısın en veciz şekilde ifade etmiştir.

YORUM EKLE