Güldalı Coşkun
Bir Güzel Adamın Tanıkığı: Zübeyir Yetik (1)
Yedi sekiz yıl önceydi. Sosyal medyada bir arkadaşımın sayfasında yorumuna rastlayınca tanıdım ilk Zübeyir Yetiki. İsmi yabancı gelmedi ama hakkında hiç fikrim yoktu. Tabii bu benim eksiğim. Aynı zamanda ülkedeki tek yanlı okumaların ve beslenmenin de bir örneğiyim. İtiraf edeyim ki, aslında hiç İslami cenahın yazarlarını okumadığımı da aynı dönemde anlamıştım. Evet, ön yargılıydım ve ilgimi çekmiyordu.
Oysa, bir fikir adamı, yazar, öğretmen, gazeteci, sendikacı ve Yeni İslâmi Akım olarak adlandırılan düşüncenin öncülerinden biriyle karşı karşıyaydım. Necip Fazıl ile bir dönem çalışmış, Yedi Güzel Adam ı yakından tanıyan hatta sekizinci güzel adam da sizsiniz dediğim, hiç kendinden bahsetmeyecek kadar tevazu sahibi ve benim o dönem bir dolu saçma sorularıma sabırla katlanan Değerli Hocam Zübeyir Yetik ile bir söyleşi yaptık.
Zübeyir Yetik 1958-60 yıllarında Urfada gazetecilik, vekil öğretmenlik; 1962-65 yıllarında İzmir ve Ankarada gazetecilik; 1966-74 yıllarında Urfada öğretmenlik, hal müdürlüğü, bankacılık, serbest muhasebecilik; 1974ten itibaren İstanbulda gazetecilik, yayıncılık, sendikacılık, Türkiye Kızılay Genel Müdürlüğünde kontrolörlük, Türkiye Denizcilik İşletmelerinde APK uzmanlığı, film ve ilaç hammaddesi ithalat ve pazarlaması yapan Kızılay İstanbul Bölge Müdürlüğünde mali İşlerden sorumlu müdür muavinliği görevlerinde bulundu. Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürü olarak 1994de göreve başladığı İSKİdeyken 2003 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.
Ayrıca sosyal ve sendikacılık ile ilgili konularda da çeşitli çalışmaları bulunan Yetik; 1976da kafa yapısı olarak kendine TÜRK-İŞ, DİSK ve MİSK konfederasyonlarında yer bulamayan maneviyatçı ve muhafazakar işçiler için bir çatı oluşturmak ihtiyacını görerek, ÖZ-METAL-İŞ SENDİKASI'nı kurup, bu alanda başlangıç adımını attı. Ardından kurulan birkaç sendikayı da bir araya getirerek, politikacıların şiddetle karşı çıkmalarına karşın, HAK-İŞ KONFEDERASYONU'nun kuruluşuna öncülük etti. Memur Sendikacılığı döneminde de BEM-BİR-SEN SENDİKASI Genel Başkanlığı ve MEMUR-SEN KONFEDERASYONU Başkanlıklarında bulundu
Harran Üniversitesi için atılmış ilk adım olan Harran Üniversitesi Kurma Derneğinin kuruluşunda bulundu ve genel başkanlığını üstlendi. Bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulundu.
Memleket Dergisi, Memur-Sen Urfa Temsilciliği, Şanlıurfa Gazeteciler Birliği ve Türkiye Yazarlar Birliği Urfa Şubesini işbirliği ile 29.01.2007 tarihinde düzenlenenSaygı Gecesiyle onurlandırılan Zübeyir Yetik için 26 Ekim 2013 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığınca da bir Saygı Gecesidüzenlenmiş ve bu münasebetle yazarın kitaplarından Mekki Yassıkaya editörlüğünde yapılan bir derleme Zübeyir Yetikle Nebevi Öğretiye Yolculukbaşlığıyla kitaplaştırılmıştır.
Sahip olduğu her meziyetin ayrı bir röportaj konusu olduğu, yakın tarihimizin canlı şahidi; 1941 Siverek doğumlu Değerli Hocamız Zübeyir Yetik ile Milli Görüş çizgisini ve bu çizginin birçok aktörünü yakından tanıması hasebiyle, içinden geçtiğimiz döneme dair yansımalarını konuşmayı seçtik. Fakat o kadar çok anı o kadar çok yaşanmışlık var ki, hangisini okurlarla paylaşacağımı şaşırdım. Nereden başlamalıyım
Hocam, ittifaklar ve siyasi zemin bakımından hiç böyle bir döneme şahit olmuş muydunuz?
İttifak olarak bu ölçüde keskin çizgileri ve açıklıkla ifade edilmiş ortak amacı olan bir siyasal hareketi değilse de, dönem olarak daha beterini yaşamıştık, 1975ten 12 Eylül diye anılan darbenin yapıldığı 1980 yılına kadar
Genç gruplar, yurdun her yanında hemen her gün içlerinden bir kaçına kıymış olarak birbirlerinin kanını döküyor, intikam duygusuyla canlar heba ediliyordu.. Olaylar kendini sol diye tanımlayan kesim tarafından başlatılmış ve aynı kesimin dış bağlantısı kesin önderleri tarafından güdümleniyordu.
İşte bu gidişat sırasında sağ partiler (AP, MSP, MHP) kavgayı ve kanı durdurmak üzere CHPnin hükümetinin önünü kesmek için 1975ten 1977ye kadar hükümet edecek MC (Milliyetçi Cephe) hükümetini kurmakla sonuçlanan bir ittifakgerçekleştirdiler. O ara yapılan Genel Seçimi müteakip 1977 yılında aralarına CGPyi de alarak yeni bir ittfakla 2. MC hükümetini kurdularsa da, olaylar yatışmadı ve 12 Eylül darbesi için gerekçe olarak kullanıldı. Nitekim 5 yıl boyunca oluk oluk akan kan, 12 Eylülün hemen ertesinde sihirli değnek kullanılmış gibi kesiliverdi
Sözüme başlarken amaç bahsinde değilse de diye bir istisna vurgusu yapmıştım. Çünkü 1975 ve 1977de yapılan iki MC ittifakı ile günümüzde gerçekleştirilen Cumhur İttifakı arasında iki bakımdan büyük ve önemli fark var
Birincisi, yapısal fark.. İttifak diye niteleyecek olursak MC olayında Meclisteki partiler CHP hükümetinin önünü kesmek üzere bir tür koalisyon ittifakıoluşturmuşlardı. Cumhur İttifakı ise, bir seçim ittifakı Başlangıçta bir taahhütleşme
Asıl önem taşıyan ikinci fark ise, MC olayında yurdun iç güvenliği gözetilerek harekete geçilmiş olmasına karşın, Cumhur İttifakının hem iç hem de dış güvenlik kaygısıyla gerçekleştirilmiş olmasıdır. Bir tür seferberlik başlatmış olan iç oluşum ve dış odaklara karşı ülkenin bekası kaygısıyla başlatılan bir seferberlik desek, yanlış olmayacaktır
İnsiyaki diye nitelenebilecek karşı ittifak hakkında söz söylemeye gerek olmadığı kanısındayım
Yıl 1974 ve siz Urfadayken, Milli Gazetenin başına geçmeniz için İstanbuldan davet almışsınız. Bu daveti kabul ederek hem genel yayın yönetmenliği hem de köşe yazarlığı yaptınız. Neydi size göre Milli Görüş? Hedefi neydi bu hareketin? Şimdilerde size ne ifade ediyor?
Neydi size göre Milli Görüş? sorusunu Milli Gazeteye gelişimle ilişkilendirici bir yaklaşımla olayı oradan başlatmak, asırlık bir hareketi anlatma, tanıtma bağlamında çok eksik bir değerlendirme olur. Tâ Osmanlı dönemindeki Islahat ve Tanzimat olaylarını bir yana tutsak bile en azından Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük, Garpçılık, hatta Muasırlaşma konularının tartışıldığı, bu bağlamlarda fikirler üretildiği günlere kadar uzanmak gerekir, soruyu sağlıklı cevaplayabilmek için..
Ancak böyle bir yaklaşım hem çok uzun bir konuşmayı gerektireceği hem de bu konular okuyucuların çoğunca malum olduğu için, ben, yaşanmışlıklarımı, yani kişisel şahitliğimi nirengi noktası alarak söze başlayacağım.
1958.. Urfa Lisesinde öğrenciyim.. Ve Demokrat Türkiye adlı yerel bir gazetede (elbette takma adla) yazdığım köşe yazıları bile, tutun ki adı sanı henüz konulmuş olmasa da Milli Görüşün tornasından çıkmış gibidir. Çünkü, Osmanlıdan miras İslamcılık Cereyanıyla tanışık durumdayım, artık her ne kadarsa
Ha; elbette yalnız değilim.. Beraberimizde bir hocamız, ağabeyimiz, şuyumuz, buyumuz olmamakla birlikte Nihat Armağan, Akif İnan ve ben, daha 8-10 arkadaşımızı da davet ederek bir tür akademik çalışma oluşturmuş durumdayız. Haftalık toplantılarımızda hafta içinde okuduklarımızı tartışıyor, tartışma ve hitabet yeteneğimizi geliştirmek için aramızda münazaralar yapıyoruz, filan
Ha; (evet, bir ha daha), bu tür çabalar Urfaya mahsus da değil.. İzlediğimiz bir iki dergiden benzeri çalışmaların her yörede sürdüğünü tahmin ediyoruz
Türkiye geneline bakacak olursak
Hocam, pardon.. Türkiye geneline geçmeden önce, Akif İnanın adını andınız ya, hatırladım, bir iki cümleyle 7 Güzel Adamdan da bahseder misiniz; arkadaşlarınız
Peki, öyle yapalım.. Urfada oluşturduğumuz akademik çalışmamıza Akif İnan, Maraş Lisesine geçmek zorunda kalınca devam edemedi. Ancak tatillerde geldiğinde aramıza katılıyordu. Maraş Lisesinde duvar gazetesi filan çıkaran edebiyat meraklısı bir grup gençle tanışıyor ve Maraşlı Necip Fazılın Büyük Doğu davası da Maraş Lisesindeki bu gençlere Akif İnan tarafından Urfadan taşınıyor. 7 Güzel Adam, Cahit Zarifoğlunun kaleminden aktarılmış olarak işte Lisedeki bu arkadaş grubu: Nuri Pakdil, Akif İnan, Erdem Beyazıt, Rasim ve Alaettin Özdenören, Cahit Zarifoğlu ve Mehmet Kutay.. Sezai Karakoç, muhabbet ve ihtiramları dolayısıyla eklenmiş Akif, Urfa ve Maraş Büyük Doğucularını buluşturan bir köprü olmuştu, o süreçte
Hocam Türkiye geneline geçersek
Türkiye geneline bakacak olursak, cami cemaatine ilaveten görebildiğimiz adı sanı olan gruplar olarak Nurcular, Süleymancılar, İmam Hatipliler ve bir de bize kalırsa Biz, Büyük Doğucular var... Biz katılmasak da aralarındaki tartışmalar varlıklarını seçmemize yetiyor. Bir süre sonra Milli Mücadeleciler ve daha başkaları da gündeme girecek
Cumhuriyet Devrimlerinden sonra uzunca bir süre din eğitimine, hatta dinsel eğilimlere izin verilmemiş olmasının ortaya çıkardığı boşluk, 1958lerde bir ilki kitapçıkla başlayan 1960tan sonraki Tercüme Faaliyetiyle de sular seller gibi coşan kitap yayınlarıyla doldurulunca İslamcılık bir fikriyat ve harekât olarak fokur fokur kaynamaya başladı Dernekler, konferanslar, dergiler, biri iki gazetemiz ve daha pek çok şey
Neredeyse herkes ayakta ve arayış içinde diyebileceğimiz bir ortam
Adını şu anda toparlayamadığım çok dolgun bir haftalık aktüalite dergimiz de var. Önemli diye değiniyorum, çünkü Gümüş Motor reklamını ve Prof. Dr. Necmettin Erbakan adını, şu anda hatırladığım kadarıyla, ilk orada gördü/m/k, diyebilirim
Bu ve benzeri yayınlarla gıyaben tanımaya/tanışmaya başladığımız Erbakan, milletvekilliğine aday olmak isteyince, Demirel tarafından ret edilmesin mi?
Milli Görüşün ortaya çıkışı, demek böyle
Hayır, henüz değil; bu, Erbakan Hocanın çıkışı.. İslamcı harekât için önemli bir aşama olan Erbakanın Odalar Birliği savaşı sonrasında, yine (Nurcular hariç, toptan gerçekleştirilmiş) bir seferberlik eylemi olarak 1969 Bağımsızlar Hareketivar, ama, konu uzar.. Bu aşamada mesela Üstat Necip Fazılın çaba ve katkılarına baksak bile seferberlik olayının kapsamını anlayabiliriz. Bağımsızların MNPyi kurmasıyla harekât kurumlaştı diyebilmemize karşın, âlem olarak kullanılan söylem, hâlâ, Milli Görüş falan değil de Âdil Düzendir
MSP dönemindedir ki, siyasal hareket -süreç içinde- Milli Görüş olarak anılmaya başlanmıştır. Olayın kısa hikâyesi, böyle
Milli Görüşün hikâyesi bu, evet, peki Milli Görüş şimdilerde size ne ifade ediyor?
Bu suali cevaplandırmak için bir ayırım yapmak zorundayım... Erbakandan sonra sahipsiz kalmış görüntüsü veren siyasal fikriyat olarak bir Milli Görüş var.. Bir de, Milli Görüş adına sahiplenmek iddiasında bir siyasal parti var. Bu ikisini ayırmak lazım... Siyasal Fikriyat olarak ümmete, memlekete ve devlete karşı görevini eda etmiş olanını tarihin vicdanına havale edip, Milli Görüş iddialı siyasal partiye gelirsek, iki noktaya kısaca değinmekle yetineceğim: Birincisi, o günden bu güne köprülerin altından çokça sular geçmiş olmasına karşın, söylemleri hâlâ Erbakanın sözlerini tekrardan ibarettir. Yani siyasal fikriyat ve strateji olarak geçtiğimiz yüz yılı yaşamaktadırlar. İkincisi, Milli Görüş iddiasıyla Erbakan istismarı yaparak mesafe almaya falan da değil, ayakta kalmaya çalışıyorlar. Günümüz için söyleyebilecekleri tek sözleri, geliştirdikleri bir siyasetleri yoktur. Erbakan sanki onlara vasiyet etmiş de, rövanş ardına düşmüş durumda Erdoğan nefretini körüklemekte, Erdoğan yıkıcılığıyla görevli kesimlerle işbirliği yapmaktadırlar. Bu ülkenin değil, Erdoğanı yıkmanın kaygı ve çabası içindeler
Milli Görüş faslını burada kapatıyoruz yani
- Hayır; kapatmıyoruz, kapatamayız. Milli Görüş serlevhası AK Partinin kuruluşu aşamasında Tayyip Bey ve arkadaşlarının Milli Görüş gömleğini çıkardık demeleri üzerine (ve bu cümlenin Erbakan ve çevresince böylece alınmasına rağmen) ana akımdan çıkmış görünse de, İslamcılık Harekâtının doğal akışı içinde hâlâ var, hep var Şu da var ki, o gömlek İslamcı fikriyat ve harekât içinde yer alan pek çoklarınca, artık, daralmış olarak görülüyordu. Bu yüzden de siyasal kadroların bu gömleği çıkarmış olması yadırganmadı, hatta tasvip edildi, destek gördü Bir şey daha: Son dönemde vurgu yapılan Yerli ve Milli tanımlamasıyla, hedef ve fikriyat, gerek politik ve gerekse diplomatik algılama düzleminde daha tolore edilir bir kalıba döküldü. Çok önemli bir aşama
Zübeyir Yetik ve arkadaşları Üstat Necip Fazıl Kısakürek'i karşılıyor. (1967)
YARIN: 28 Şubat sürecinde Erdoğana tavsiyelerim