MUHABBETİ KUŞANMAK

Sevgi içselleştirilirse muhabbete dönüşür. Eğer muhabbet içselleştirilirse ahlaki bilince dönüşür.

Aşk ehli der ki;

“Muhammed muhabbettir,

Muhabbet müebbettir.

Muhabbetten Muhammed oldu hasıl,

Muhammedsiz muhabbetten ne hasıl?”


 

Muhabbetin membaı efendimiz, çölde açan bir güldü. Öyle bir gül ki, ne rengi solar, ne de kokusu tükenir. Bütün bir insanlık; muhabbeti, sevdayı ondan öğrendi. “İman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe (kamil manada) iman etmiş olamazsınız” diyerek cennete girmenin gerek ve yeter şartının iman olduğunu ve iman etmenin gerek ve yeter şartının birbirimizi sevmek olduğunu veciz bir şekilde ifade etmektedir.


Davutoğlu, DURUŞ adlı eserinde, “Allah onları sever, onlar de Allah’ı severler”(Maide/45) ayetini Allah-İnsan ilişkisi bakımından analiz ederken şunları söyler:” Öyle fiiller vardır ki, sadece insana özgüdür, Allah için düşünülmesi muhaldir. Mesela tenzih etmek, niyazda bulunmak gibi. İnsan Allah’ı tenzih eder, O’na niyazda bulunur, ama tersi muhaldir. Öte yandan bazı filler de sadece Allah’a özgüdür, mesela Allah insana merhamet eder, onu rızıklandırır; ama bunların tersi de asla düşünülemez.


Bu açıdan bakıldığında, bahsi geçen ayette muhabbetin Allah-İnsan ilişkisinde çift yönlü olarak kullanılması dikkat çekici bir şekilde varoluşun mayasını da ortaya koyuyor. Allah’ın bizim muhabbetimize ihtiyacı yok; bizim O’na ve O’nun yaratıklarına muhabbet duymaya ihtiyacımız var. Sevmek ve sevilmek, insanoğlunun en temel varoluşsal ihtiyaçlarından biridir. Çünkü öncelikle Yaratıcısı ile ilişkisinde fıtratına bu özellik yerleştirilmiştir.” Gazali, “Ahlaki erdemler, sevginin meyvesidir” diyerek toplumsal ilişkilerdeki Sosyal Normların, fıtratımızda varolan muhabbetten beslendiğini ifade etmektedir. Çünkü, “İçkin ahlak muhabbete, ilişkisel ahlak sosyal değerlere ve kurallara dayanır.”


Allah, insanı iyiye, doğruya, güzele ve erdeme yöneltmek için kalbine bir öz,bir cevher yerleştirmiştir. Bu cevher bozulursa, fıtrat/yapı bozulur. Zira bu cevher; varoluşumuzun özünü, esasını teşkil eder. Mehmet Akif, “İmandır o cevher ki, İlahi ne büyüktür! İmansız olan paslı yürek sinede yüktür” diyerek, imanın, aşkın ve muhabbetin ikamet ettiği yer olan yüreğimize sahip çıkmamız gerektiğini şiirsel olarak ifade etmektedir. Çünkü İmanın, aşkın ve muhabbetin ikametgahı, kalp(yürek)tir. Dolayısıyla; iman, aşk ve muhabbet hem şehridirler. İkametgah ifsat olursa, mikrokosmoz/küçük evren olan insanın fıtratı da bozulur. İnsan, içinde yaşadığımız evrenin özüdür, cevheridir. Öz-cevher bozulursa, evrenin kendisinin de bozulması/fesada uğraması mukadderdir.


İbn-i Sina, “Ezeli sevgi(muhabbet) sırrı her şeye yayılmıştır. Yoksa aşık bülbül, gül için feryat etmezdi” diyerek varlık dünyasındaki tüm yaratılmışlar arasındaki ilişkinin, ahengin muhabbete dayalı olduğunu ifade etmektedir. Varlık dünyasındaki canlı –cansız tüm varlıkların arka planını hikmet gözüyle ve kalp eksenli bir bakış açısıyla incelendiğinde, görülecektir ki, aralarında görülmeyen ancak hissedilen bir sevgi-muhabbet bağı vardır. Bülbül nasıl ki güle muhabbetle yaklaşıyorsa; Varlık dünyasındaki Canlı-cansız tüm organizmalarda da aynı muhabbet bağı vardır. Maddenin en küçük yapı taşı olan atomun çekirdeğini oluşturan Proton-nötron’un etrafında elektronlar pervane olup muhabbetle ve yörüngelerinden sapmadan dönerler. Atomun büyüklüğünü şöyle ifade edebiliriz: Bir madeni Lira içerisindeki her bir atom bir damla su olursa, Marmara Denizi büyülüğünde iki deniz oluşur (Kaynak:PSSC Fiziği). Atomun büyütülmüş hali olan Güneş Sisteminde de aynı yapı söz konusudur. Güneşin etrafında dolanan gezegenler, Merkezkaç-Merkezcil kuvvetlerin yasası çerçevesinde Evren yaratıldı-yaratılalı dönmektedir. Aynı şekilde bu ahenk ve düzen, canlı organizmanın en küçük yapı taşı olan hücrede de aynı muhabbet üzere bir ilişki ağı vardır. Eğer bu ilişki ağını kaldırırsanız, ne atomda, ne hücrede ne evrende bir nizam, bir denge, bir ahenk olmaz, ancak kaos olur. Onun için varlık dünyasının özündeki muhabbet, yaşamın mayasını teşkil eder.


 

Fıtratımıza iyi bakmamız, kirletilmesine izin vermememiz gerekir. Zira kirletilen fıtrat, içkin(özümsenen)ahlakın, muhabbetin ve erdemin tüketilmesi demektir. Erdemli duruş, ahlaki davranış dışarda değil; içerde, yüreğin derinliklerinde aranmalıdır.

YORUM EKLE