Sadakat Yemini ve İncil

Amerika başkanı Donald Trump, İncil'e sadakatle bağlı kalacağına dair yemin ederek göreve başladı. İncil Hıristiyan dünyasının kutsal kitabıdır. Hıristiyan papazlar ve rahipler bu kitabı elbirliği ile İlahi olmaktan çıkarıp ev yapımı bir hale soktular. Temel esaslardan arındırılmış bir hitap haline getirdiler. Böyle olmasına rağmen yani ilahi bir esas üzerinde olmamasına rağmen, Hıristiyan alemi fiziki anlamda ona saygıda kusur etmiyor. Bunun bir göstergesi de, Hıristiyan alemini temsil eden papalık gibi bir kurumun hala varlığını sürdürüyor olmasıdır. Papalık kurumu Hıristiyan dünyası için büyük bir siyasi figürdür. Papa, bu alemi harekete geçirme salahiyetine sahiptir. Hatırlanacağı üzere, haçlı savaşları diye bilinen savaşların gazını papazlar ve rahipler veriyordu. Keza devlet başkanlarının, İlahi mesajdan soyutlanmış İncil üzerinde yemin ederek göreve başlamaları da anlamlıdır.
Avrupa, yüzyıllarca orta çağ karanlığını yaşarken, İslam alemi altın çağını yaşıyordu. Avrupa'ya karanlık çağı yaşatan nedenlerden en önemlisi, hiç şüphesiz ev yapımı İncil ile amel etme uğraşısı içerisindeki Kilise tahakkümü idi. Papaz ve rahiplerin egolarının tatmin aracı haline getirilen İncil, artık cennetten arsa alım satım sözleşmesi haline getirilmiş bir kitap hüviyetine büründürülmüş; dolayısıyla kilise din adamları feodal beylerden, ve krallardan daha zengin ve onlardan daha prestijli hale gelmişlerdi. Bu çarka Yahudi bilim insanları(!) daha fazla dayamayıp önce İncil ve kiliseyi itibarsızlaştırma hareketi başlattılar. Halkın tepki dozunu da ölçtükten sonra topyekun kiliseye karşı halkı da arkalarına alıp isyan bayrağını çektiler. Kiliseye savaş açan bilim adamlarının önde gelenleri Charles Darwin, Karl Marx ve Sigmund Freud idi. Bu savaşta kazanan taraf, bu bilim insanlarının kendi arkalarından sürüklediği halk oldu. Bu süreçte birçok bilim adamı, engizisyon mahkemelerinde yargılanıp haksız bir şekilde asıldı. Darağacından kurtulan ise aforoz edilmeyi canına minnet bildi.  

     Değiştirilmiş, keyfe göre tanzim edilmiş İncil, bu gün bile Hıristiyan Alemini bir arada tutan Papalık gibi bir kuruma sahip iken; Avrupalılar muharref dinlerini kurum ve kuruluşları ile muhafaza ederken, İslam Alemindeki din otoritesini yok etme ihalesini kendimizden olan, ismi Mehmet, Ahmet ve Ayşe olan insanlara verdiler. Bu kendimizden olan insanlar, efendilerini memnun etme adına 19.yy da başlayıp 20. Yüzyılın ilk yarısına kadar Müslüman toplumun siyasi anlayışını batılılaştırmaya yöneldiler. Bu süreçte karşı çıkanı sindirmek sureti ile bayağı mesafe kat ettiler. Bu elit kesim, kitabımızı değiştiremediler fakat ilahi olan her şeye çağdışı deme cüretini gösterip: "İlerlemek istiyorsak, uygar (!) toplumların yaptığını yapmalıyız. Dine ait ne varsa çöpe atmalıyız. Geri kalışımızın tek sebebi şu Kur-an'dır." demek sureti ile önce halkın gözünde dini itibarsızlaştırma projelerini hayata geçirdiler. Akabinde yönetim tayfası o günün mürekkep yalamış muharrir ve sözde aydınlarını da arkalarına almak sureti ile ilahi olan her şeye topyekun saldırmayı terakki bellediler.

Yönetim eliti ile yazar-çizerlerin bu noktaya savrulması durup dururken olmadı elbet. Dört halife dönemini saymazsak, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlılardaki devlet yönetim şekli, şer?i usule göre değildi. Bu anlamda dine aykırı bir yönetim şeklini benimsemek sureti ile babadan-oğula geçen saltanat yönetimini tercih etmişlerdi. Bu yönetim şekli İslami olmuş olsaydı, Peygamberimiz (sav) kendisinden sonra en büyük kızı olan Hazreti Zeynep'e tahtını bırakmakta bir saniye bile tereddüt etmezdi. Ama O bunu yapmadı. Kendisinin mensubu olduğu Haşimi kabilesinden olmayan Hz. Ebu Bekir'i (ra) halifeliğe ima etti. 
 

Dini olan her şeye saldırma cüretini gösteren bu nasipsizlerin cesaret kaynağı, hiç şüphesiz yanlış yönetim şeklinden kaynaklandığını kolaylıkla anlarız. Saltanat yönetimi, İslam düşmanlarına fırsat sundu. Şeriatı Müslümanlara saltanat yönetimiyle sunmak, dine yapılabilecek en büyük kötülüktür şüphesiz. Temiz bir yiyeceğin kirli bir kapta sunumu gibi bir şey. Ben bunu haram paradan sadaka vermeye benzetiyorum. Bu durum Yüce Allah katında bir anlam ifade eder mi? Yani sadaka yerine geçer mi? Emevi Saltanatından cumhuriyet yönetimine kadar geçen sürede varlıklarını sürdüren devletlerin yönetim eliti, İslam'a önemli hizmetler yapmıştır şüphesiz. Lakin bu saltanat yönetimi, Ömer b. Abdülaziz gibi adaleti ile ün salan bir yöneticinin yanı sıra, Yezid b. Muaviye gibi zalim birine de fırsat sunmuştur. Yine Peygamber (sav)'in medhine layık Sultan Fatih devletin başına gelirken, yanı sıra Cem sultan da baş ağrıtmıştır. Kanuni Sultan Süleyman gibi biri bütün Avrupa'yı titretirken, yanı sıra sarhoş ve ayyaşlar da yönetimde yer bulabilmiştir. Dünya'ya düzen ve adalet dağıtan insanların çocukları, hiç şüphesiz onlar gibi olamayabiliyor! Elhasıl Allah'ın sünnetine aykırı bir devlet yönetimidir saltanat. Kendinden menkul faydalarının yanı sıra zararları da çoktur. Tıpkı içki gibi.
 

Oysaki Kur-ani Kerim ilk günkü tazeliğini bütün azameti ile koruyordu. Tek bir harfinin değiştirilemeyeceğini bizzat Allah cc vaat etmişti. Bu böyle olmasına rağmen neden onunla hükmetmiyoruz? Yoksa kendimizi İlahımızdan daha mı akıllı sanıyoruz? Çok araştırdık da Kur-anı Kerimde eksiklik mi bulduk!!! Hangi hususlarda yetersiz kaldı yüce kitap? Doğan bir bebeğin emzirme süresinden tutun da, alış veriş işlemine kadar; faiz muamelesinden tutun da, borç verme hususuna kadar; devletlerarası muamelelerden tutun da, devlet başkanı seçimi aşamalarına kadar; bireysel ilişkilerden, ana baba haklarına kadar, üstün ahlaki vasıfların ödüllendirileceği hususunda tutun da, düşük ahlaka sahip zanilerin cezasına kadar; insanları ölümden kurtaran kişilerin mükafatından tutun da, onları öldürenlerin cezai işlemlerine kadar her bir şey Kur-an'da inceden inceye yazılmış bulunmaktadır. Bu böyle olmasına rağmen, bizler Allah'ın hükmünü raflara ya da yaldızlı kılıflarda duvarda asılı tuttuk. Hatta bir dönem O'nu da yasakladık. Hangi evde yakalandı ise esrar ve eroin muamelesine tabi tutuldu.
 

Birleşik Krallık başbakanı William Ewart Gladstone Mısır Meselesinden dolayı Avâm Kamerasında 1882 yılında sarfettiği sözler : "As long as this Quran is in the hands of Muslims, Europe shall not be able to control the East = Bu Kur'an Müslümanların elinde oldukça, Avrupa Doğuyu yani İslâm âlemini kontrol altına alamayacaktır. Elin gavuru Kur-anı Kerim'in devlet yönetiminde söz sahibi olmasının kendileri açısındaki tehlikeleri biliyorlardı. Fakat kendilerine Müslüman diyen taife bundan habersizdi. Nitekim onu aramızda mezarlıkta okunacak bir kitap haline soktular. Yöneticilerimiz O'nun üzerine yemin edip O'nun içeriği ile hükmetmedikçe İslam alemi iflah olmaz vesslam.

YORUM EKLE