Türkiye- PKK-PYD İttifakı

HDP Eş Genel Başkanı Salahattin Demirtaş, Türkiye'nin PKK ve PYD ile ittifak yapması gerektiğini söylemiş. Telaffuzu bile heyecan verici. Hali hazırdaki şartlarda çok uçuk ve hayalci bir söylem olarak görülebilir, lakin şartlar Türkiye'yi bu ittifaka zorluyor gibi. 

Neden mi? 

Nedeni gayet açık. 

Otuz yıldır birileri bu vatan evlatlarını oyuna getirip kardeş kanı dökmeye kendilerini vakfetmiş durumda. Ölen bizim insanımız, öldüren bizim insanımız. Üstelik perdenin gerisindekiler, stratejik müttefik bildiklerimiz. Durum bu olunca, göbek bağımızı kendimizden başkasının kesemeyeceği gerçeği gün gibi aşikâr. Bu sorunu, ülke içinde veya ülke dışında kaşınacak bir enstrüman olmaktan çıkarmak gerekir.
 

Reel politik şartlar bunu Türkiye'ye dayatıyor. Stratejik hamleler yapamazsak, müttefik bellediklerimizin hamlelerinde figüran olma durumu ile karşı karşıya kalmamız kaçınılmaz olur. Aslında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bunu fark etmiş olacak ki, çözüm süreci diye bir süreci başlattı. Bana kalırsa bu süreç İstanbul'un Fethi kadar önemli bir stratejidir. Fakat süreç boyunca örgütün güven vermemesi, devletin işi ağırdan almasına sebep oldu. Atılması gereken adımları hızlı atmakta imtina etti. Bekle- gör politikası izlendi. Bu durum karşı tarafı pirelendirdi. Burada üzerinde durulması gereken şey, güven meselesi gerçeğidir. Kartların gizli olması, sürecin uzaması, PKK' nin süreç boyunca güven vermemesi ABD, AB, Rusya gibi küresel güçlerin bu süreçten hoşnut olmamaları olayları buralara savurdu.

 

Peki şimdi ne olacak? 

Siyaset yapanların cesaretli olması gerekiyor. Bilhassa Mecliste bulunan siyasi partilerin, geleceğin Türkiye'sini inşa etme gibi bir dertlerinin olması gerekir. Bu bağlamda hükümetin atacağı adımları desteklemeleri elzemdir. Zira bu mesele yalnız hükümetin meselesi değildir, Türkiye'de yaşayan her vatandaşın meselesidir. Dolayısıyla güvenlik tedbirlerinin yanı sıra, siyaset kurumunun meseleye ciddi bir şekilde el atması lazım. Burada ahkâm kesip kimseye akıl verme gibi bir niyetimiz yoktur. Zira otuz yılda kırk bin civarındaki insan kaybımız ve milyarları aşan maddi kaybımız, sanırım herkesin aklını başına almaya yeter sebeptir. PKK liderlerinin de aklı selim ile düşünmeleri ve şu soruları kendilerine sormaları gerekir. neyin savaşını veriyoruz? Neyi paylaşamıyoruz ? Otuz yıl boyunca Kürtlere hangi kazanımları verdik? Kan, göz yaşı, kin, nefret, işsizlikten başka. Otuz yılda otuz bin canın heder olması bir kazanım olarak görülmemesi gerekir. Türkiye Cumhuriyeti ve PKK yöneticileri şundan emin olsunlar ki bu kirli savaş bir otuz yıl daha sürse, sadece bir o kadar can ve servetin heba olmasından öte bir kazanım olmayacaktır. Bu durum denenmeye değer bir durum değildir. Hiç kimse ülke insanının bedenleri üzerinde kirli politika üretmesin. Tez elden güvensizlik duvarının aşılıp tarafların aklıselim ile bir araya gelip Türkiye insanını bu açmazdan kurtarmaları gerekir. Hiç kimse şunu unutmasın ki bu coğrafyada yaşayan herkes, PKK ve PYD unsurlarına Pasifik ve Baltık'tan daha yakın, daha akraba unsurlardır. Küresel güçler bu dünyaya rahat yüzü göstermedi. Dünya ülkeleri huzura erse, bunların huzuru kaçar. Dünya coğrafyasındaki çatışmalar, bu ülkelerin kasasına para olarak doluşuyor. Silah fabrikaları yedi yirmi dört vardiya ile çalışıyorlar. Türkiye'de, Suriye'de Irak'ta patlayan her bomba canlarımızı toprağa gömerken, onlar daha çok zenginleşiyor. Elhasıl ülke olarak çıkarlarımız neyi gerektiriyorsa, onun geciktirilmeden yapılması gerekiyor. Barış ise barış, savaş ise savaş. Avrupa, Amerika ve Rusya'nın hoşuna gitmeyen işleri yapmaya devam.

YORUM EKLE