Emanet

Emaneti örneklerle izah ederken, öncelikle selefin buna bakışını arz edeceğim; akabinde halefin emanete bakışını anlatacağım.


Bilindiği üzere Mekkeli müşrikler, peygamberimizle kavgalı oldukları halde kıymetli eşyalarını ona emanet etmişlerdi! Allah'ın resulü (sav) :''Bu müşrikler hem benimle savaşıyor, beni ortadan kaldırmak istiyorlar, hem de kıymetli eşyalarını bana emanet bırakıyorlar. Zaten Medine'ye hicret edeceğim; beni vatanımdan mahrum bırakan şu keferelerin bütün servetlerini de alıp götüreyim!'' Demedi. Bütün bu emanetleri sahiplerine ulaştırma adına Hz. Ali'yi yatağına yatırdı! Hz. Ali, bütün emanetleri sahiplerine verdikten sonra Medine'ye hicret etti.


Günümüz dünyası emanete nasıl bakıyor. Amerika; Irak, Kuveyt, İran ve Afganistan'da savaşı fırsat bilerek, dahası uğruna savaş çıkartarak, ülkesinin, AB ülkelerinin ve İsviçre bankalarındaki Müslümanların mevduatına el koydu. Bu bize verilmiş bir emanettir demedi! Çünkü küresel emperyalizmin algı dünyasında, emanet diye bildiğimiz şey ganimete dönüşmüştür! 
Allah'ın Resulu (sav), Yahudi Milletinin uzlaşmaz tutumu, ahde vefasızlığı sözlerinin eri olmamaları ve hainlik etmeleri sebebiyle Hayber'i kuşattı. İbni Kesir ve İbni Hişam'ın kitaplarında bu savaşta şöyle bir olay anlatılır. Amir'in çabanı olan Yaser adındaki Habeşli köle, Yahudilerin silahlandığını görünce; etrafındakilere: Neler oluyor? Sizler neden silahlandınız? Kalelerimizi kuşatan bu adamlar da kim? Diye sorar. O'na, kalelerimizi kuşatan şu kendini resul sanan kişiyi öldürmek için silahlandıklarını söylerler. Yaser tatmin olmamıştır. Meseleyi kaynağından öğrenmek ister; davarlarını İslam karargahına doğru sürer ve peygamberimizin huzuruna gelir. ''Sen neler söylüyor ve nelere davet ediyorsun?'' diye sorar.

 

Resûl-i Ekrem, ''İslamiyete davet ediyorum. Allah'tan başka ilâh bulunma­dı­ğına ve benim de O'nun Resûlü olduğuma şe­hâdete, Allah'tan başkasına iba­det etmemeye çağırıyorum'' buyurdu.
Yesar, bu sefer, ''Peki, ben, dediğin gibi iman eder ve şe­hâdete bulunursam bana ne var?''

 

Resûl-i Ekrem, ''Eğer bu iman ve bu şehâdet üzere ölürsen cennet var!'' de­di.
 

Bunun üzerine Yesar, hemen orada Müslüman oldu.
Resûl-i Ekrem, ona bu iman ve şehâdet üzere ölürse cennete gireceğini söy­le­mişti. Ama Yesar müteredditti. Yaşadığı muhitte insanlar makam ve mev­ki­le­­rine, zenginlik ve fakirliklerine, güzellik ve çirkinliklerine göre mua­mele gö­rü­yorlardı. Güzel olmayana, hele köleye kimse itibar etmezdi.
Bu sebeple, ''Yâ Re­sû­lal­lah!'' dedi. ''Ben Habeşî (siyah tenli), çirkin yüzlü ve fakir bir adamım, bir köleyim! Bu halimle Yahudilerle çarpışır ve ölürsem yine cennete girer miyim?''

 

Resûl-i Ekrem'den, Yesar'ı sevince gark eden cevap geldi: ''Evet, cennete gi­rersin!''
 

Yesar bu sefer, ''Yâ Re­sû­lal­lah!'' dedi. ''Şu davarlar bana emanettir. Şimdi ben onları ne yapayım?'' diye sordu.
 

Resûl-i Ekrem Efendimiz, ''Onları karargâhtan çıkar. Onlara doğru ufak taşlar at ve bağır! Onlar, sahiplerinin yanına dönecektir'' diyerek Yesar'a yol gösterdi.

Yesar hemen kalktı. Yerden bir avuç kum alıp davarlara doğru savurdu:
''Haydi, artık sahibinize dönünüz.''

Davarlar, sanki biri tarafından güdülüyormuş gibi, topluca gidip sahipleri­nin yanına vardılar. .( İbni Hişam s 359,361,362)

Resulullah (sav): ''Biz zaten şu aşağılık kavimle savaş halindeyiz; yiyeceklerimiz tükenmek üzere, İyisi mi, biz bu davarlarla ordunun yemek ihtiyacını giderelim.'' Demedi. Savaş halinde bile emaneti korumayı, ihanet etmemeyi sahabelerine, dolayısıyla bize yaşayarak anlattı.

Günümüzde ise İsrail terör şebekesi, Müslümanlara ait bütün değerlere ihanet etme gayretindedir. Allah'ın cc mübarek kıldığı Süleyman (as) mabedi olan Mescid-i Aksa, onların elinde tutsak durumdadır. Süleyman as, bu mescidin temellerini Müslümanlar ibadet etsinler diye yükseltiyordu. Bu kutsal emanet, tevhidi inanca sahip bütün Müslümanlarındır. Şu an İsrail Milleti tevhit inancından çok uzaklaşmış durumdadır; dolayısıyla Süleyman'ın (as) emanetine ihanet ettiler. Bu emaneti tevhidi inanca sahip Müslümanlar üstlendiler. Emanetin ehil olanlara tevdi edilmesi bir zorunluluktur. Dolayısıyla Mescid-i Aksa bir an önce bu tutsaklıktan kurtarılmalıdır. 

Yine seleften başka bir anekdot . Nâfi' şöyle anlatır: ''Abdullah bin Ömer (ra), bir gün, bir kaç arkadaşı ile Medîne-i münevvere dışına çıkmışlardı. Yemek vakti gelince sofra hazırladılar. O sırada köle olan bir çoban selâm verdi. İbn-i Ömer, çobanı yemeğe davet etti. Çoban oruçlu olduğunu söyleyip sofraya oturmadı. İbn-i Ömer (ra) ona; ''Bu çok sıcak günde hem koyunları otlatman, hem de oruç tutman nasıl oluyor?'' diye sordu. Çoban da; ''Bu hâlde çok günler oruç tuttum'' dedi. İbn-i Ömer, onu denemek için; ''Koyunlarından birini satar mısın? Hem parasını, hem de iftar etmen için etinden veririz?'' buyurdu. Çoban; ''Koyunlar efendimin'' deyince, İbn-i Ömer (ra); ''Efendine kaybolduğunu söylersin'' buyurdu. Çoban tam bir teslimiyetle; ''Allahü teâlâ görüp biliyor''dedi. Abdullah bin Ömer, çobanın sözünü bir kaç defa tekrar ettiler. Medîne'ye döndüklerinde, çobanın efendisine birisini gönderip, sürüyü ve çobanı satın aldılar. Onu âzâd ederek, koyunları da hediye ettiler. (Beyhaki, İbnü'l Cevzi,İbn Asakir)

 

Çobana emanet edilen koyun sürüsüdür. Günümüz toplumunun emanet anlayışı nasıldır? Bizler, koyunlarla mukayese kabul etmeyecek kadar değerli emanetlerle donatılmışız. En değerli varlığımız olan bedenimiz, efendiler efendisi Yüce Allah'ın bir emanet değil mi? Sürüyü her türlü saldırıdan koruyan çoban kadar, bedenimizi haramlardan koruyabiliyor muyuz? Efendisinin göremediği anlarda bile, Yüce Allah'ın kamerasında her an izlendiği anlayışına sahip çobanın bilincine ermiş miyiz? Yoksa kimsenin görmediği alanlarda bedenimize ihanetten geri durmuyor muyuz? Kimse görmezse bile Allah'ın bizi izlediğini bilmemiz gerekmez mi? Bedenimizden sonra ailemiz, mesleğimiz ve yönetimimiz altındakiler bize emanettir.
Bir sınıfta öğretmensiniz; sınıfınıza kamera takılmış. Okul müdürü, sizin ders boyunca yaptığınız etkinlikleri izleyip not etmektedir. Ne yaparsınız? Bütün hünerinizi kullanarak ders işlersiniz değil mi? Zamanında derse girip çıkarsınız. Ne oldu? İzleniyor olmanız hoşunuza gitmedi mi? Aslında biz farkında değiliz ama, yaşam boyunca hayatımızın her anı zaten kamerada! En mahrem, mutlu üzüntülü, kederli, sevinçli ve öfkeli anlarımızla arşın sahibi tarafından izleniyoruz. Allah'ın Resulu (sav) bu duruma muttali olduğu için sahabelerine: ''Benim bildiğimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız, yataklarınızda eşlerinizden zevk almazdınız'' demektedir. Biz, bize emanet edilen öğrencilerimize gerekli eğitimi ve terbiyeyi verseydik, bu gün sokaklarımızda bomba sesleri yerine kardeşlik ezgileri yankılanırdı. Yeryüzündeki bütün öğretmenler olarak bize emanet edilen nesillerin genleri ile bu denli oynayıp , ifsat etmeseydik dünyanın şakülü bu derece kaymazdı. Evinin reisi olan baba, kendisine emanet edilen çocuklarının fabrika ayarları ile bu denli oynamasaydı, sokaklarımız bunca hain üçkağıtçı riyakar hırsız ve arsız insanlarla doluşmazdı.

 

Hani baba evinin çobanı idi? Çocuklarını her türlü saldırıdan koruyacaktı!? Zira çocuklarımız, birinci derecede bize emanet edilmiştir. Kim tarafından? Allah cc tarafından bize verilen emanetlerdir. İslam inancı neyi gerektiriyorsa onu yapmamız gerekir. Sadece ceplerine harçlıkları koymakla, iyi okullarda okutmakla, lüks bir yaşam sunmakla vazifemiz bitmiyor. Bunların yanı sıra, İslami ahlakla edeplenmeleri, büyüğünü, küçüğünü bilmeleri islamın ve imanın şartlarına vakıf birer çocuk olarak yetişmeleri lazım. Aileden başlayarak bütün dünyayı kapsayan emanet anlayışı doğru anlaşılıp idrak edilirse; yani aile reisi gibi en küçük birimden başlayarak, devlet yönetimi gibi en büyük birime kadar, yönetim merhalelerinde yönetici sıfatında bulunan insanların, kendilerine emanet edilenleri gözlerinden sakınmaları gerekir. Bunu yapamazsa : ''Yöneticilik perişanlıktır'' diyen peygamberin kast ettiği pozisyona düşer! Nedir o pozisyon? Kıyamet günü, bunca ağır bir emaneti sırtlayıp, hakkında gelemeyen yöneticilerin perişan hali! Her hak sahibi hakkını isteyecek. Orada geçer akçe altın ve dolar değildir. Öyle olsaydı zenginlerin işi bayağı iyiydi! Hesap günü çetin bir gündür. Buradaki bilumum yönetici pozisyonundaki insanların, yöneticisi olduğu herkese hakkını vermesi icap edecek. Bu ağırlığı Ömer (ra) idrak ettiğinden: ''Anan ağlar Ömer.'' Demekten kendini alamamıştır. 


Elhasıl emanetleri ehline vermek gerekiyor. Diğer taraftan mecbur kalmadıkça kimsenin de emanetine muhafız olmamak lazım. Şayet boynumuzda kalırsa, gereği gibi hakkında gelmek için Allaha yalvaralım. 

YORUM EKLE