İSLAMDA KADIN HAKLARI VE “DÜNYA KADINLAR GÜNÜ” -1

Mart 1857'de ABD'nin New York kentinde dokuma işçisi kadınların çalışma koşullarını iyileştirmek amacıyla başlattıkları grevde polislerin saldırması sonucu 129 kadın işçi hayatını kaybeder. 26-27 Ağustos 1910 tarihinde, Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Alman Sosyal Demokrat Partisi liderlerinden Clara Zetkin’in, her yıl bir defa Dünya Kadınlar Günü düzenlenmesi teklifi oybirliği ile kabul edildi. İlk yıllarda bahar aylarının farklı günlerinde anmalar yapılmışsa da 1921'de Moskova'da 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda anma günü 8 Mart olarak saptandı ve günün adı "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak belirlendi.

Soğuk savaş döneminde birçok batı ülkesinde anılması yasaklanan gün, 1960lı yıllarda ABD’de sıklıkla gündem haline gelmeye başlayınca Birleşmiş Milletler 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından yapılan açıklamada 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılacağını belirtmişse de günün tarihi ile ilgili kısımda 1857 yılında New York’ta hayatını kaybeden kadın işçilerden ve başkaldırıdan bahsedilmedi.

Cinsiyetçi bir bakış açısıyla kadınlara özgü kabul edilen bu başkaldırı aslında bütün insan onuru için yapılan bir eylemdir. Çünkü vahşi kapitalizm tarafından ezilen, sömürülen sadece kadın değil, bütün insanlardır. Bu, mazlumun zalime karşı kıyamıdır. Batı, kadınları dün sömürdüğü gibi bugün de sömürmeye devam etmektedir. Sadece kadınları değil tüm insanları sömürmeye devam etmektedir. Ama bugünün sömürüsü elbette daha modern ve daha profesyoneldir.

Batının durumu böyleyken Müslüman dünya, kadın hakları konusunda nerede durmaktadır? Kur’an-ı Kerim’in istediği bir noktada mı yoksa erkek egemen zihniyetin ve geleneğin istediği bir noktada mı durmaktadır? Bu konuyu kısaca açalım.

Müslümanlar, kadın hakları konusunda konuştukları zaman cahiliye değerleri üzerinden kıyas yaparak bu hakları değerlendirmektedir. Oysa bu değerlendirmenin yanlış olduğu kanaatindeyim. Cahiliye Dönemi sadece kadınlara değil güçsüz olan bütün insanlara zulmetmeyi meşru gören bir zihniyetin hüküm sürdüğü dönemin adıdır. Bu anlayış ne yazık ki halen devam etmektedir. Kur’an-ı Kerim bu zulmü Nahl 57-58 de şöyle anlatmaktadır: Onlardan birine kız (çocuk) müjdelendiği zaman içi öfkeyle-taşarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı topluluktan gizlenir; onu aşağılanarak tutacak mı, yoksa toprağa gömecek mi? Bak, verdikleri hüküm ne kötüdür?Cahiliye döneminde kadının bulunduğu konum bu şekilde iken İslam, kadını hak ettiği izzetli ve şerefli bir mevkiye yükseltmiştir. Resulüllah(as) da “Cennet anaların ayakları altındadır.” diyerek onları yüce bir mertebeye yükseltmiştir. İslam kadına bu yüceliği bahşederken, Müslümanlar nerede durmaktadır? Burada önemli olan Müslümanların kadın hakları konusunda söyledikleri ve icraatlarıdır.

Kadınlar konusunda erkek egemen bir düşüncenin hâkim olduğu düşünce ve uygulamalar adeta kadını cahiliye dönemine hapsetmiştir. Yazılan tefsirlerin, aktarılan rivayetler ve uygulamaların geneli erkek egemen zihniyetin ve geleneksel anlayışın ürünüdür. Resulüllah (as) asla Kur’an’a aykırı konuşmaz ve hareket etmez.

Kur’an ve Resulüllah(as) bunları söylerken, geleneksel din anlayışımız ne diyor? Bununla ilgili bir rivayet şudur ki; kadının, kocasına hem teşekkür ve hizmet etmek hem de onu harama düşmekten korumak suretiyle isteklerini yerine getirmesi halinde Hz. Peygamber (sav) tarafından hoşnutluk kazanacağı bildirilmiştir. Başka bir rivayette Allah Resul’ünün “Bir kadın beş vakit namazını kılar, yılda bir ay orucunu tutar, namusunu korur ve kocasına itaat ederse cennet kapıları ona açıktır.” dediği rivayet edilmiştir.

Neden, hep kadın itaat etmeli, kocasına hizmet etmeli ve kocasının isteklerini yerine getirmeli? Neden bu fedakarlıklar hep kadından isteniyor da erkeklerden hiçbir fedakarlık istenmiyor? Sizce Resulüllah(as) bunları söyler mi? Yine Cennette Huriler erkeklere, hizmetkarlık kadınlara düşer bu anlayışa göre. Bunlar, dünyada kadınları sömürdükleri yetmiyormuş gibi ahirette de bu sömürünün devam etmesini istiyorlar. Kur'an-ı Kerim'de Rabbimiz şöyle buyurur: “Erkek veya kadından her kim inanarak güzel işler yaparsa, işte öyle kimseler cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.”

İşte size adalet. Açın ve bütün ayetlere bakın, bütün bu fedakarlıkları sadece kadına yükleyen tek bir ayet bulabilir misiniz? Bulamazsınız, çünkü Allah adaletle hükmeder.

Aşağıdaki ayette Rabbimiz insanlar arasındaki farkın ne olduğunu açık bir şekilde belirtmiştir.

Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve 'birbirinizi tanımanız ve tanışmanız' için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk, renk, soy ve servetçe değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, haber alandır. (Hucurât Suresi 13)

Ayette insanlar arasındaki fark “takva” olarak ifade edilmiştir. Bu ayet bize bir bakış açısı sunmaktadır. Rabbimiz bizi takva açısından ayırıma tabi tutmaktadır. Kadının erkeğe, erkeğin kadına bir üstünlüğü yoktur. Kadını erkek üzerinden tanımlamak yanlıştır. Kadının varlığı erkeğe bağlı değildir. Müslüman kadın ve erkek birbirlerinin rakibi değil, dostu ve yardımcılarıdır. Birbirine iyiliği emreder kötülükten sakındırırlar. Nitekim Ayet-i Kerime'de de; "Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve Allah'a ve Resul’üne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir."

Bu konuya sonraki yazımızda devam edeceğiz inşaallah.

Bütün emekçi kadınların 'Dünya Kadınlar Günü' kutlu olsun.

Selamette kalın

YORUM EKLE
YORUMLAR
X
X - 2 yıl Önce

Her insanın nasihata ihtiyacı olur tavsiyelere uymak lazım bu iş öyle imam hatip okumakla olmuyor biraz daha gayret