İSVİÇRE’DEKİ ÜMİTSİZ BİR HAYKIRIŞA UMUT OLMAK

 Hayallerimizde ki İsviçre; gelişmişliğin, medeniyetin ve insanlığa gösterilen değerin zirvesinde olduğunu varsayardık. Demokrasinin ve insan haklarının saygın olduğu bir alem olarak akıllardan geçerdi. Ama görüyoruz ki her şeyde olduğu gibi burada da batıya karşı aşağılık köpeksizimizin şişirmiş olduğu bir balondan başka bir şey değildi. İnsanlık değerlerinin zirvede olduğu ve demokrasinin tüm kurallarıyla işlendiği bir memleket olmadığını gördük. Bir vatandaşı hastalanıyor, kızı tarafından hastaneye götürülüyor ve yapılan test sonucunda corona virüs salgın hastalığına yakalanmış olduğunu tedavisini yapamayacaklarını ifade ederek” eve götürün” deniliyor. Kısacası gidin evde ölümünü bekleyin.
             

    Fıtratı temiz olan bir insanın en büyük imtihanı bırak baba olmasını sıradan bir insanın hastalığı nedeniyle ölümle baş başa bırakmak, insanlığının bittiği ve öldüğünün bir göstergesidir. Kızı için babasının ölümünü beklemek demek kıza en büyük ölümü tatırmak demektir. Onun için dayanmadı ve bir ümitle babasını iyileşmesi için her çareye başvurmayı göze aldı. Tek çarenin Türkiye’de tedavi etme imkanını bulmaktı. İşte o zaman babaya karşı evlatlık görevini yapmış olacaktı. Bu inanç ve ümitle bu çabanın içine girdi. Sesini Türkiye Sağlık Bakanına ve Başkan’ına ulaştırdı. Daha önce bu kurtarma olaylarını filmlerden seyir ederdik. Eski Türkiye’de böyle bir kurtarma hayâlın ötesine geçemezdi. Ancak bugünkü Türkiye’de bu gerçek oldu. Bir vatandaş olarak bu olay karşısında Ülkemle gurur duyuyorum. Başkan ona uçak gönderirken dini imanı, siyasetini sormadı. Büyük bir imtihanla büyük bir çaresizlik içinde olan bir vatandaşının ve kendisinden yardım isteyen bir insanın yardımına koşmak, iller arası bir yardım değildir. Uluslararası bir ülkeden gidip bir insanı salgın canavarıyla baş başa bırakmamak ve figan eden bir evladın imdadına yetişmekti. Bir insanı ölümle baş başa bırakmamak, bir kişiyi değil iki kişiyi hatta bir canı kurtarmak bütün insanlığı kurtarmış gibi olur.  O ülkenin de insanlığa ve vatandaşlarına vermiş olduğu değeri de açıkça görmüş olduk.  
​ 

  Belki birileri diyebilir yahu kardeşim bu olayı niye bu kadar büyütüyorsun? Ben bu olaydan gurur duyduğum için, neden? Çünkü başımızda ki insanın vicdan sahibi, Liderliğin gerektirdiği hassasiyeti ve sorumluluğu gösterdiği içindir. Bir vatandaşın haykırışlarına kulağını tıkamadı. Bizler eski Türkiye’de böyle bir şey görmedik. Başörtü yüzünden geceleri uyku girmeyen ağlamaktan başı çatlayan binlerce kızımızın haykırışına zamanın Cumhurbaşkanları, Genel başkanlardan hiç böyle bir duyarlığı görmedik. O insanlar sadece Allah’ın emridir, diye başörtü takıyorlardı ve Ülkesinin gelişmesinde katkı sunabilmeleri için eğitim görmek istiyorlardı. O zaman ki yönetim biz Allah’ın emrini falan bilmiyoruz, siz bizim emrimizi yerine getireceksiniz. İşte böyle bir yönetime köle yönetim, başkasını emrini yerine getiren kendi insanına da tağutluk yapan bir dönemden geçtik. Bugün gençlerimiz başörtü takıyorlar ama kıyamette kopmadı.
​ 

  Dön bırak bir tank ve ya uçak yapmayı, bir döğme yapmaya bile izin yoktu. Onlarda aferin kazanmak için vatandaşlarına da her türlü zulmü reva görürlerdi. Bugünkü Mısır gibi. Böyle bir dönemden geçtik. Ama bugün dünyanı diğer ucundan gözyaşı döken bir vatandaşının bu gözyaşına dayanamayan başta bir insan var, bir Başkan var. Millet olarak bunun değerini bilmek zorundayız. Bağımsız ve özgür bir Türkiye için.
   

              Elbette ki yanlış yaptıklarını uyarmak Muhalefetin işidir. Uyardığı konuda daha güzel projeleri varsa ülkenin gelişmesi için sunması lazımdır. Ancak her şeye karşı çıkmakta işin cılkını çıkartır. Milletin nefretini kazanırsınız. Ciddiyetinizi kaybedersiniz. Ülkenin gelişmesinin önüne takoz olursunuz. Millette bunu hanenize eksi olarak yazar.

YORUM EKLE