KENDİNİ BİLMEK

“Kendini bilen, Rabbini bilir” hikmetli sözün anlamı şudur: Allah(cc) aşkındır, sonsuz büyüktür, ezeli ve ebedi mutlak yaratıcı bir varlıktır. İnsan ise, içkin, sonlu-sınırlı yaratılan bir varlıktır.
 

Aşkın, ezeli-ebedi ve mutlak sonsuz varlığı tanımanın yolu, içkin ve sonlu-sınırlı varlık olan insanın kendisini bilmesiyle mümkündür. İnsanın kendisi merkezdir. Merkez, işlevsel hale getirilerek güçlendirilmelidir. Bu merkez, “ego” hastalığından arındırılmalı ve “ben” bilinci oluşturulmalıdır. Bu “ben”, pozitif ve negatif yönlerini, imkân ve zaaflarını, meziyet ve eksikliklerini, yetenek ve kusurlarını, özetle, potansiyel gücünün tüm sınırlarını bir gözlemci edasıyla keşfetmelidir.
 

“Ben” bilinci, biyolojik, sosyolojik, psikolojik, fizyolojik ve zihinsel boyutlarıyla oluşunca, bütün bir varlık dünyasının yaratıcısını tanımaması mümkün değildir.
 

“Ben” bilincini elde eden kişi, İlmel yakin, aynel yakin ve hakkal yakin perspektifiyle anlar ki, kendi varlığı mukayyet (mutlak varlıkla kayıtlı) ve mümkün olan varlıktır. Bu bilinç, bireyi şuna götürür: “Ben varsam, beni var eden biri var. O da mutlak yaratıcıdır.”
 

Kendini bilmenin ve tanımanın ön şartı, kendini fark etmesidir. Farkı ve farklılıkları fark etme yeteneği, insana has bir meziyettir. Kendini fark etmesinin ön şartı, kendini merak etmesidir. Dolayısıyla kendini merak eden, kendini fark eder. Kendini fark eden, kendini keşfeder. Kendini keşfeden, kendini bilmenin ve tanımanın zevkini ve hazzını elde eder. Böylece, “Kendini bilen, Rabbini bilir” sözünün anlam sırrına vakıf olur.
Her bir insan, varlık dünyasında müstesna bir yere sahiptir. Bu yerin maddi ve manevi belgeleri vardır. Parmak ucu, eklemler arasındaki altın oran (1.618), göz retinası ve kromozomlar maddi belgeler iken, Ruh, can, akıl ve tasavvur, manevi kimliğimizin belgeleridir.

 

Merak olgusu, bu saklı belgelerin ortaya çıkmasını ve “ben” bilincinin oluşmasını sağlar.
Merak duygusu, dengeli ve yaratılış fıtratına uygun tarzda kullanılırsa, “hakikat”in özünü yakalamamız ve kendimizi tanımamız mümkün olacaktır. Aksi halde, merak duygusu “sapmalar” çerçevesinde ve uçlarda gezinerek uygulanırsa, insanın kendisiyle ilişkisini bozan bir yola sürükleyebilir. Örneğin, “kendi kendine aşık olma” demek olan Narsizm, “Kendini en üstün zannetme” demek olan Megalomani, bu tür sapmaların sonucudur.

 

İnsan, “süret”i ve “siret”iyle mükemmel bir varlıktır. Eğer “süret”i ile müsemma bir “siret” takip ederse, yaratılış fıtratına uygun bir istikamet, bir rota takip etmiş olur.
 

Her türlü sapmalardan arınmış, “süret”i ile “siret”i uyumlu olan insanlar hem yaratanla hem yaratılanlarla, bu bağlamda hem iç dünyalarıyla hem dış dünyalarıyla, çevreleriyle ve doğayla uyum içinde olurlar.
Bu “ben” bilincini elde etmek ve bu bilinçle hayatımızı inşa etmek mümkündür. Yapılması istenen şey, imkânla sınırlıdır. Mümkün olan imkânların, meşru sınırları olmalı. Çünkü her mümkün olan şey, meşru olmayabilir. Ancak her meşru olan şey, mümkündür.

 

Hayatımızın inşasında, “meşru olan mümkünü” tercih etmek ve “meşru dairedeki keyif, keyfinize kâfidir” prensibi çerçevesinde bir hayatı inşa etmek, bu dünya hayatını cennete dönüştüreceği gibi, İnşallah Ebedi hayatın da kazanmasını sağlayacaktır.

YORUM EKLE