Kültürel Yozlaşma

Günümüz toplumunun sanayide, teknolojide ve sosyal medya ağlarındaki ilerlemesi, beraberinde dini değerlerimizin, örf ve adetlerimizin, toplumsal ahlakın da gerilemesine yol açmıştır. Normal şartlarda bunlar farklı kutuplar değildir. Birinin yükselmesi, diğerinin alçalmasına sebep teşkil etmemesi gerekir. Bu durumun birçok nedeni vardır. Ancak bana göre en büyük neden, teknoloji ve sanayide dev ilerlemelere olanak sağlayan, büyük bütçeler ayıran ülkelerin, diğer alanı ihmal etmiş olmasıdır. Medeniyetlerin üzerinde tesis edildiği ve onunla anlam ifade ettiği değerlerimiz uğruna bu fedakarlığın gösterilmemiş olması, ahlak, edep ve dini değerlerimizin dibe vurmasına sebep olmuştur.
 

Ülkeler, teknolojik gelişmelerin yanı sıra insanı insan yapan erdemleri ihmal etmemiş olmasaydı, bu gün bulunduğumuz noktada olmazdık. Bulunduğumuz yerden dünyaya baktığımızda, teknolojik gelişmelerin bir kısmı dünyaya saadet yerine kan, gözyaşı, zulüm ve keder vermiştir. Elbette insan yaşamını kolaylaştıran gelişmeleri bu kefeye koymuyoruz. Kara, deniz ve havacılıktaki gelişmeler, haberleşme ve iletişim ağlarındaki ilerlemeler, hayatı kolaylaştırırken; şehirleri bir anda yok edebilen kimyasal ve konvansiyonel silahların icat edilmiş olması, savunma refleksi ile dünya ülkelerini bu alana büyük yatırımlar yapmaya yöneltmiştir. Bu durum insanlığa ve medeniyete bir katkı sunmamıştır. 
 

Bilimsel çalışmalar, yüzyıllardır büyük devletlerin üzerinde kafa yorduğu ve büyük meblağlarda bütçe ayırdıkları bir alandır. Bu uğraşlar sonucu bilim alanında dev ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu alandaki gelişmeler, dikkatlerin hep buraya yoğunlaşmasına sebep olmuş, diğer alanlar ise deyim yerinde nadasa bırakılmıştır. Ülkelerin bilim adamını yetiştirmedeki gayretlerini, ahlak adamını yetiştirmede göremediğimiz için; yetişen nesiller ahlak ve edep hususunda bodur kalmışlardır. Bu durumun topluma yansımalarını biraz irdeleyelim.
 

Toplumda aile bağlarının içi boşaltılıp seküler yaşam tarzı dayatıldığından dolayı, uğrunda feda olunacak bir değer bırakmamıştır. İyi komşuluk ilişkileri, ahmaklık olarak telakki edilir hale gelmiş; komşu komşunun külüne muhtaç durumundan ona bela okuma durumuna evrilmiştir. İyilik ve yardımlaşma duyguları körelmiş, bu yönde çaba sarf eden kişi, kurum ve kuruluşlara şüphe ile bakılır olmuştur. İnsan ilişkileri, çıkar üzerine bina edildiğinden, dürüstlük geçer akçe olmaktan çıkarılmış, çıkar endeksli ilişkiler dönemine girilmiştir. Kısa yoldan zengin olma hayalleri, toplumun genlerine işlemiş; özellikle genç kızlarımız bu konuda her türlü ilgili ilgisiz reklama malzeme olma hususunda kendini aşmıştır! Ar ve haya tarihin derinliklerine gömülüp sokaklarımız plajları aratmayacak hale gelmiştir. Gün geçmiyor ki, memleket kadın cinayeti haberleri ile sarsılmış olmasın. Bütün İslami değerlerden izole edilerek eğitilen çocuklarımızın, yarının eşkıyası olmaması için bir sebep var mı? Kendi kültürüne yabancı değil, görsel ve yazılı basın marifeti ile düşman olarak yetiştirilen çocuklarımızın gelecekleri pek parlak görünmüyor.

Peki ne yapılabilir? Bir ayeti kerimede Yüce Rabbimiz Şöyle buyuruyor. Bir millet kendi halini değiştirmedikçe, biz onların durumunu değiştirmeyiz (Rad 11) Dolayısıyla hemen Milli Eğitim müfredatının millileştirilmesi ile işe başlamak lazım. Bizi var eden değerlerimizin, okullarda Atatürk kadar ders kitaplarında işlenmesi lazım. Yetmez! Mahallelerimizdeki sağlık ocaklarında bulunan aile hekimleri gibi, vatandaşın ruhuna İslami değerleri aşılayacak psikolog ve sosyologlardan oluşan bir heyetin hizmet vermesi lazım. Şaka gibi değil mi? Eğer fabrika ayarlarına geri dönmek isteniliyorsa atılacak adımlar bunlardır. Yok, eğer bu minval üzere kültürüne ve manevi değerlerine düşman bir nesil isteniyorsa; sokaklarımızın kardeşlik ezgileri yerine bomba sesleri ile yankılanmasının devam etmesi isteniyorsa, söyleyecek fazla sözümüz yoktur. Dolayısıyla bu yazıyı hiç yazılmamış kabul edin! 

YORUM EKLE