Musluk Davası

Geçen yıl ilçemizin belediyesi, birçok okulumuzun bahçesine mütevazi çeşmeler yaptı. Bu güzel çalışmadan okulumuz da nasiplendi. Böylece öğrencilerimiz temiz şebeke suyunu içme fırsatını yakaladılar. Ancak bu mutluluk uzun sürmedi. Yaz aylarında öğrencinin olmadığı bir dönemde, musluklarımız bir gece operasyonu ile başlıklarından söküldüler. Suyumuz gece boyunca boşa aktı. Sabah okula geldiğimizde ilk işimiz musluğu değiştirmek oldu. Aslında arkadaşım: Müdürüm buna kör tapa takalım dedi ise de, ben muslukların başlıklarını alıp taktırdım. Zira okulumuzun hemen bitişiğinde, Salı günleri Pazar kuruluyor, böylece Pazar esnafının da su ihtiyacını karşılıyorduk.
 

      Ertesi gün sabah okula geldiğimizde yeni taktığımız muslukların tamamı sökülmüş, su borusuna tahta sıkıştırılmıştı. Hemen tesisatçımızı çağırıp gerekli tamiratlardan sonra musluklarımızı tekrar taktırdım. Okula komşu olan ailelerden kimin yaptığını soruşturduk fakat bir gören olmamıştı. Bir ara silahımı alıp okulda nöbet tutmayı düşündüm ise de, bu düşüncemden vazgeçtim. Zira bunun bana pahalıya patlayacağını biliyordum. Arkadaşım: Müdürüm okulda nöbette iken, gelip muslukları kırsalardı ne yapardın? Dedi. Herhalde bacaklarını domuz saçmaları ile yaralardım dedim. Elhasıl bu sökme takma işlemi bu güne kadar devam etmektedir. Bir defa Emniyet Müdürlüğüne, okul camları için resmi yazı yazmıştım. Az daha borçlu çıkıyordum. Anlayacağınız Kemal Sunal'ın filmine konu olan duruma düşmek istemiyordum.
 

       Bu muslukları söken gençlerin geçmişleri ile ilgili hikayeleri mutlaka vardır. Bu gençler muhtemelen değişik okullarda ya öğrencidir ya da bazı nedenlerden dolayı okulu terk etmek zorunda kalmış çocuklardır. Toplum olarak kendi ürünlerimiz yani. Bunlar birilerinin çocuklarıdır, öğrencileridir, yeğenleridir, dayı ve amcalarıdır. Yani bunların mensup olduğu bir aileleri vardır. Gecenin bir vaktinde okulun ya da mahallenin kuytu bir köşesinde tiner çekip sonra da okula zarar veren bu gençler biraz da biz öğretmenlerin ürünleridir. Kendi öğretmeninden sevgi yerine şiddet gören çocuk, öğretmene güç yetiremeyince okulun camını, musluğunu veya lambasını kırar.
 

       Bizim mesleğimiz çok ciddi bir meslektir. Biz insan eğitiyoruz. Kuyumcu terazisi hassasiyeti ile bu çocuklara yaklaşmamız lazım. Kusura bakılmasın ama, bu hamuru yoğururken bizim hamurumuzun da iyi yoğrulmuş olması lazım. Öyle eğitim fakültesini bitirmekle olmuyor bu işler. Sana ders veren Prof, Doc, Yardoç ve asistanın da hamurunun iyi yoğrulmuş olması lazım. İki gözün görmediği bir yerde de beni gören, "her anımın hesabını vereceğim anlayışı ile işe eğilmemiz lazım. Her insanın başına bir bekçi dikemeyiz lakin, her insanın vicdanına mükemmel bir bekçi koyabiliriz. İnsanı eğitirken sadece kalıbına endeksli bir eğitim anlayışını terkedip ruhunun derinliklerine nüfuz edecek bir modeli geliştirmeliyiz. Gecenin bir vaktinde kendi evinde sütü kaynatan kızına: Kızım süte su kattın mı? Diyen anneye: Anne Ömer süte su katmayı yasakladı. Kızım gecenin bu vaktinde Ömer nerden görecek. Diyen anneye: Ömer görmüyorsa Allah cc da görmüyor mu? Diyen kızın vicdanı liderlerimize, öğretmenlerimize ana ve babalarımıza lazım. Devlet olarak böyle bir modeli geliştirmeliyiz. Bunları yapamıyorsak bari yapısal reformlar yapalım. Diktiğimiz devasa binalara bir gündüz bir gece olmak üzere iki güvenlik elemanı istihdam edelim. Böylece hem okullarımız korumasız kalmamış olur hem de binlerce işsize iş imkanı doğmuş olur.
Dün akşam haberleri izlerken nispi bir çözümü, Başbakan Yardımcısı Sayın Numan Kurtulmuş'un "Güvenli Okul Projesi kapsamında bütün okullarımızın mobese ile izleneceğini" söyleyince sevindim. Böylece okula gelen başıboş gece işçilerini (!) emniyet tespit edip gereğini yapar inşallah .

YORUM EKLE