Sen yoktun…

Aslında sen yoktun, ruhuma hiç dokunmadın…

Ay yüzün, zambak gülücüğün yoktu. Yüreğimin karanlık köşelerini ferahlatan kokun yoktu. Hepsi düştü. Dün başıboş dolaşırken sokakları, karanlık bir dehlizde kendi dünyasına dalmış bir kadın gördüm…

Seramik çamurundan küçük heykelcikler yapıyordu. Sonra onları dehlizin kenarına diziyor, her birine değişik isimler veriyordu. Uzun süre izledim onu, ışıltılı gözleri gülümsüyor, yumuşacık parmaklarıyla her bir heykelciği sevişir gibi okşuyordu. Bu dünyada değildi o, yıldızların ötesindeydi. Öyle görünce içim yandı, biraz da kendime benzettim onu. Düşündüm de yüreğimde yücelttiğim, kutsanmış bir tanrıça gibi taptığım aslında sen değildin.

Belki de kendi ellerimle yaptığım ve sonra da taptığım bir idoldün. Hepsi düştü. Çünkü ben kanayan yanlarımı sağaltsın diye gecelere sığındığım o uzun yıllar boyunca hep yalnızdım, çünkü ben, senin tahmin edemeyeceğin kadar büyük bir coşkuyla bir toteme vurulmuştum. Ay, yıldızlar ve bu kentin izbe sokakları tanıktır duygularıma, çünkü onlar iyi tanırlar beni… Uyandım, bir boşluğa hızla düşer gibi daldığım tüm uykularımdan uyandım… ve anladım ki aslında sen hiç yoktun. Uyanınca çok da sarsılarak yaşamadım yalnızlığın soğukluğunu, alışkındım… Sadece içimde, derinlerde bir yerde ince bir sızı, hani düş kırıklığı yaşarsın da hemen toparlarsın ya kendini, işte öyle ince bir sızı yaşadım. Artık ne aşk, ne özlem acısı hissediyorum. Ruhum çok kanadı ve kanayan bir ruh artık acı çekemez anladım bunu…. Oysa ilkçağın saflığıyla özenerek yonttuğum ve bilincimin baş köşesine oturttuğum bir totemken suretin, yani varlığın bir yana dünya bir yanayken, yani ilahi bir aşkla vurgunken sana, tuhaf bir duyguyla tuhaf yolculuklara çıkardım. Attığım her adımda hücrelerime yansıyan özgürlük coşkusunu yeniden yaşardım, içime yaşama sevinci dolardı. Bir ayine başlar gibi saygıyla eğilirdim aşkın yüceliğinin önünde. Sen yoktun…. Aslında sen yoktun, aslında zamansız bir fırtınanın geride bıraktığı enkazdın… Nereye ait olduğunu bilmeyen sen, yüz bilinmeyenli bir denklemdin. Sonra acıyla gülümsedin. O kederli gülümsemelerin ardına kim bilir ne sırlar sakladın. Ve ardına gizlendiğin bu kaçıncı maskeydi… Ben o uzun yolcuğa devam ettim, sen yoktun, olmayan sendin, benim uğruna yorgun yolculuklara çıktığım aslında karanlık dehlizlerde saklı bir idoldu. Samimi olan bendim, maskeyle gezen sen. Uzun soluklu bir yolculuktu aşk. Erken yoruldun. Uyandım…. Bir boşluğa düşer gibi daldığım tüm uykulardan. Sen düştün, Oysa aşk gerçekti…

YORUM EKLE