Siverek Aileyi Koruma Platformu’ndan basın açıklaması

Siverek Aileyi Koruma Platformu’ndan basın açıklaması

Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde çeşitli sivil toplum kuruluşlarından oluşan “Siverek Sivil Toplum Kuruluşları Aileyi Koruma Platformu” ortak basın açıklaması düzenledi.

Şeyh Abdulkadir Geylani camisinin avlusunda toplanan platform üyeleri düzenledikleri basın açıklamasında aile ve neslin korunmasına dikkat çekip “Kalemiz ailemiz” sloganıyla basın açıklamasını okudu.

Grup adına basın açıklamasını okuyan Sezai Çetin, bir toplumun korunabilmesi ve ayakta kalabilmesi için aile yapısının ve bağlarının mutlak manada korunması gerektiğine değindi.

                                                                        

Basın açıklamasının devamında, “İnsanlığın ve insan neslinin devamının sağlanabilmesi, toplumun milli ve manevi olarak değerlerinin sürdürülmesi aile yapısının mevcudiyetine bağlıdır. Aileler toplumların, devletlerin ve insanlığın asli unsurlarıdır. Aile yıkılırsa toplum yıkılır, insanlık yıkılır. Bir toplumu ifsat etmek istiyorsanız o toplumda aileyi ve aile yapısını yok etmek yeterli olur. Zira aileyi yöneten düşünceyi de yönetir. Toplumun ifsat olmasını isteyenler evlatlarımıza ifsat düşüncesi aşılarsa evlatlarımız her türlü saldırılara maruz kalacaklardır. Rabbimizin Tahrim Suresi 6. Ayette "Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun." buyurduğunu asla unutmamalıyız.” denildi.

Basın açıklamasının tam metni:

“Evet, şimdi belki de insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar kendimizi ve ailemizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennemden koruma vaktidir. Bunu da ailemize yüksek bir özgüvenle ve tevekkülle sahip çıkarak yapacağız. Burada toplanmamızın amacı da bu sahip çıkmaya anne babalarımızın yanı sıra yetkililerin de kulak vermesidir. Artık somut ve gerekli adımlar gerek ailelerde gerekse toplumda gerekse de devlet düzeyinde ivedilikle atılmalıdır. Zira aile yok olursa toplum ve devlet de yok olur.

Günümüzde aileyi yok etmek için art niyetli mihraklar karanlık mahfillerde bir takım kararlar almakta ve bunun neticesinde kadının övüldüğü ama aile yapısının hedef alındığı kirli bir siyaset izlenmektedir. Toplumun hedef alındığı ve asli dinamiklerinin temel taşlarına süslü ama tahrip gücü yüksek dinamitler yerleştirmek suretiyle toplumsal ifsat hedeflenmektedir. Özellikle, sözde kadın haklarının savunuculuğu rolünü üstlenenlerin amaçlarının aslında kadın hakları olmadığını, kadınları ve erkekleri birbirine düşman ve rakip gibi göstererek evde iki kişinin eş olmasından ziyade iki düşman tavırlarını takınmaları doğrultusunda telkinlerde bulunduklarını ve aile bütünlüğünü yok etmek için evlilik kurumunu hedef alan söylem ve eylemler neticesinde, boşanan her bir çiftin karanlık mihraklar tarafından kazanılan bir kale olduğunu unutmamak gerekmektedir. Boşanmış ve erkeğinden azade olmuş bir kadının özgürlüğü safsatasında bulunan bu çevrelerin, asıl maksatları kadının hürriyetinden ziyade toplumsal kutuplaştırmaya yeni bir boyut kazandırmaktır.

Kadının bir obje olarak görüldüğü ve pazarlama tekniklerinde kitlelere ulaşmak için dişiliğinin pazarlandığını müşahede etmekteyiz. Oysa Hayat kitabımız olan Kur'an'da Rabbimiz "Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır." (Rum Suresi 21. Ayet) diyerek kadın ve erkeğin birbirine huzur vermesi gerektiğini buyurmaktadır. Oysa yapılan ifsat çalışmaları kadın ve erkeğin birbirinden uzaklaşmasına ve ailede huzurun bitmesine sebep olmaktadır.

Bu çevrelerin asıl hedefleri kadını özgürleştirmekten ziyade aile kurumunu ortadan kaldırmakla birlikte büyük aile diye tabir ettiğimiz ve bakmakla yükümlü olduğumuz anne ve babalarımız da hedef alınmaktadır. Kadın üzerinden aileye yöneltilen bu saldırıların neticesinde kurtuluş reçetemiz olan yaşlı anne ve babalar, ya evlerde tek başlarına kalmakta ya da huzur evlerine bırakılmaktadırlar. Oysaki eskiden çocuklar aile terbiyesini büyük ailelerde nine ve dedelerden alırlardı. Ve bu sayede kültürel aktarım da sağlanmış olurdu. Evde bulunan nine ve dede için de ev ortamı mutluluk ve huzur kaynağı olurdu. Maalesef artık bu durumun da bitme noktasına geldiğini evlatlarımızın köksüz bir bitki misali kuruduklarına şahit oluyoruz.

Dinimiz İslam dışındaki tüm beşeri sistem ve ideolojilerde (kapitalizm, kominiz, vb) kadın sorunu, feminizm, toplumsal cinsiyet (cinsiyetsizlik), lgbt, kadın hakları, özgür toplum gibi kavramlar üzerinden kadının değersizleştirildiğini görmekteyiz. Kadın içine çekildiği tuzağın farkında olmadan modern dünyanın süslü kavramlarına aldanıp tırnak içinde söyleyecek olursak bir meta haline getiriliyor.

Beşeri sistem ve ideolojilerin kadına sunduğu hayat tarzının kadını daha çok toplumun kölesi haline getirdiğini görebilmekteyiz. Kadınlarımızın da ancak İslam’la kurtulabileceğini, ve özgür bir birey olabileceklerini görmesi gerekir.

Kadınların karşılaştığı pek çok zorluk gibi, günümüzde artan şiddet de büyük oranda modern yaşam koşullarının ürettiği bir sorunsaldır. Şiddet, topyekun bir sorun olarak ele alınmak yerine cinsiyete, yaşa, mesleğe göre kategorize edildikçe olgu kadar çözüm de karmaşıklaşmaktadır.

Meydanlarda güya kadın haklarını savunanların amaçlarının aslında kadın hakları olmadığı aşikardır. Kadınların özellikle her türlü reklam filmlerinde birer meta olarak oynatılması her nedense kadın savunucularının gözlerine gelmemektedir. Gençlerimizi de eşcinselliği özendirici bazı etkinlik ve faaliyetlerde kullanan çevreler böylelikle aile mefhumunu ortadan kaldırmak istemektedirler.

İstanbul sözleşmesi kaldırılmasına rağmen kanunlarımız içinde olan 6284 sayılı kanun maddesi İstanbul sözleşmesine uyum sürecinde çıkarılmış olup; İstanbul sözleşmesinin sözde kaldırıldığını ama türevlerinin anayasa güvencesiyle muhafaza edildiğini bizlere göstermektedir. İstanbul Sözleşmesi’yle aynı frekansta olan, toplumsal cinsiyet ideolojisine dayalı bütün mevzuat ayıklanmalı ve tasfiye edilmelidir.

Bu madde yasalarımızdan acilen kaldırılmadıkça daha nice ailenin içine dinamit konulmuş olacaktır. Şiddetle mücadelede dengesizlik oluşturmayacak, kapsamlı, probleme bütüncül ve yapısal yaklaşan yeni ve daha etkili bir yasa çıkarılmalıdır. Öne çıkardığımız anlayışa uygun olarak şiddeti önleme ve şiddet mağdurlarını koruma mekanizmaları, cinsiyetçi yaklaşımdan uzak, etkili ve adil bir şekilde düzenlenmelidir. ‘‘Her türlü durumda kadının beyanı esastır.’’ Maddesi ise tamamıyla bütün erkeklerin aslında yalancı, eşini aldatan ve çocuklarını önemsemeyen vb. durumda konumlandırıp erkekleri bir suç makinesi gibi göstermek, aksine bütün kadınları da her zaman doğruyu konuşan, eşini aldatmayan, çocuklarına ve ailesine düşkün olanlar olarak göstermek ne kadar insanidir? Ne kadar vicdanidir?

Ne gariptir ki istatiklere bakıldığında kadın öldürme oranlarında geçen 10 yıllık sürede bir önceki 10 yıla göre ciddi bir artış yaşanmış olup bunun en büyük sebebinin kadın haklarını bahane ederek bazı konularda kadınların, eş ve annelik vazifesinden ziyade; hiçbir ailede kabul edilmeyecek şekilde eşine ve çocuklarına karşı düşmanca tavırlar içine girmelerine sebep olmaktadır. Boşanan çiftlerde kadına süresiz nafaka hakkı vermekle erkeği ekonomik olarak bağlayıp, ondan sonraki hayatında artık erkeğin yeni bir aile kuramayacağını herkes görmektedir. Erkek alın teri dökerek, çalışarak kazandığının bir kısmını haksız yere hiçbir alakasının kalmadığı kadına vermekle erkeğe ciddi bir zulüm uygulanmaktadır.

Evlenmenin sözleşme hukuku kapsamına alınması, Medeni Kanun’un da bu mantıkla hazırlanması devletin atması gereken en önemli adımlardandır. Kamu organları feminist yönlendirmelerden sıyrılmalı, ailenin korunmasında toplumsal cinsiyet ideolojisinin ötesinde bir yaklaşım benimsemeli, devlet, kadın ve aile politikalarının birbirini zayıflatan iki alternatif olarak gösterilmesine dayanan ideolojik baskıdan azade hareket etmelidir.

Son olarak yetkililere çağrımızı buradan yeniliyoruz: Gelin bu toplumun değerlerine uygun, insanlığın fıtratına ters düşmeyecek şekilde kanunlarımızı gözden geçirelim. Batıdan istifade edilebilecek bilgi ve teknik namına almamız gereken her şeyi almaya hazırız ama manen çürümüş ve kokuşmuş olan batıdan, aile ve insana değer konusunda alacak hiçbir şey olmadığını buradan basına tekrardan deklare etmiş bulunmaktayız.

Son olarak “herkes için eşitlik değil herkes için adalet” sloganımızı buradan bir daha yinelemiş olalım.”

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER